24.9.10

Israel Sanchez

Israel Sanchez, genellikle kontur kullanmıyor çizimlerinde ama renk teorisine o kadar hakim ki, kompozisyonda hiçbir ayrıntı kaybolmuyor.

23.9.10

My Life with Charlie Brown

Charles M. Schulz'un "My Life with Charlie Brown" (Ed: M. Thomas Inge, University Press of Mississippi, 2010) kitabını okuyorum. Bir tür otobiyografi. Schulz'ın farklı zamanlarda çeşitli yerlerde yazdığı yazılar otobiyografik bir bütünü tamamlıyor. Kitaba ilişkin "özün özü" düşüncem: Schulz çizdiği karakterler kadar "naif" bir adam.

Bizde karşılığı var mı, düşünüyorum; belki Semih Balcıoğlu'nun "Önce Çizdim Sonra Yazdım" kitabı (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001).

21.9.10

Karen Kurycki

Suluboya kullanmak cesaret ve ustalık ister. Hele grafik tasarımda. Bu alanda çalışan Karen Kurycki bu ele avuca sığmaz malzemeye hakim olmayı başarıyor.

18.9.10

Usta Çizerlerin Amatör İşleri

Limon dergisinin 21 Haziran 1990 tarihli 224. sayısının "Amatörler Sayfası". Tesadüf, bugün karikatür dünyasının iyi tanınan isimleri amatörlük günlerinde aynı sayfada; Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem ve Metin Fidan. Kendini kanıtlamış usta çizerlerin amatör işleri her zaman ilgimi çekmiştir. Örneğin, Selçuk Erdem'in bu sayfadaki çizgisi ve esprisi çok sıradan ve bence hiç umut vaadetmiyor. Ne oluyor, nasıl oluyor da bu çizerler diğerlerinin arasından sıyrılıp oldukları yere geliyorlar? Düşünmeye değer...

11.9.10

Phil Mulloy

Phil Mulloy uzun zamandan beri tanıdığım ve takip ettiğim bir İngiliz animatör. Yaptığı her iş tartışma yaratmış bir sanatçı. Özellikle; yerleşik toplumsal değerlerle hesaplaşması, tabularla dalga geçmesi ve hem imajlarda hem diyaloglarda sınır tanımaması onu günümüzün en özgün çizgi film ustalarından biri yapıyor.

Mulloy'u ilk kez, Hollanda'da yaşadığım yıllarda, BBC'de izlediğim bir kısa filmle tanıdım. Mulloy insanlığın tarihini anlattığı bu filmde (The History of the World, 1994) sanat ve cinsellik arasındaki ilişkiyi hicvediyordu. Ekranda Mulloy'un kırık dökük çizgileri arz-ı endam ederken "The pen is mightier than the sword." cümlesi, "The penis mightier than the sword." cümlesine dönüşüyordu. Bu kısa filmi hiç unutmadım ve bu sanatçının peşine düştüm. İzlediğim her filmi, Mulloy'un "peşine düşülmeyi hak eden bir sanatçı" olduğu fikrimi pekiştirdi. Rastgelirseniz mutlaka izleyin...