9.11.10

Animalarium

Animalarium hayvan çizimleri üzerine bir blog. Hayvanlar çizerler için sonsuz ilham kaynağı. Bu blogta çok hoş işler tematik bir düzenlemeyle bir araya getirilmiş.

19.10.10

Crossover Comics

"Crossover comics" veya "aktarımlı çizgi romanlar", aynı yaratıcının veya şirketin farklı karakterlerinin aynı macerada yer aldığı çizgi romanlara verilen isim. Örneğin, Superman ve Batman veya Simpsons ve Futurama aynı karelerde yer alabiliyor. Hatta, zaman zaman Spiderman ve Superman gibi farklı şirketlerin karakterleri aynı macerada karşı karşıya gelebiliyor.

Bizde de örnekleri var mı diye düşündüm; aklıma Oğuz Aral'dan aşağıdaki örnek geldi; Aral'ın çok iyi bilinen iki karakteri Avni ve Utanmaz Adam aynı hikayede...

3.10.10

The Manga Guide to Calculus



Çizgi romanın eğitim amacıyla kullanılması Batı'da oldukça yaygın bir uygulama; bu konuda daha önce bir çok bilimsel makale okuduğumu hatırlıyorum. Bizde de, geçmişte, eğitim amaçlı çizgi romanlar yayımlanmıştı; ancak hatırladıklarım daha çok "resmi tarih"in veya "İslami değerler"in öğretilmesine yönelikti.

Geçenlerde bu konuda ilginç bir örneğe rastladım: Manga ile matematik, fizik, biyoloji, vb. öğreten bir kitap serisi. Türkiye'de de ilköğretim müfredatındaki bu tür dersler için böyle kitaplar hazırlanabilir.

24.9.10

Israel Sanchez

Israel Sanchez, genellikle kontur kullanmıyor çizimlerinde ama renk teorisine o kadar hakim ki, kompozisyonda hiçbir ayrıntı kaybolmuyor.

23.9.10

My Life with Charlie Brown

Charles M. Schulz'un "My Life with Charlie Brown" (Ed: M. Thomas Inge, University Press of Mississippi, 2010) kitabını okuyorum. Bir tür otobiyografi. Schulz'ın farklı zamanlarda çeşitli yerlerde yazdığı yazılar otobiyografik bir bütünü tamamlıyor. Kitaba ilişkin "özün özü" düşüncem: Schulz çizdiği karakterler kadar "naif" bir adam.

Bizde karşılığı var mı, düşünüyorum; belki Semih Balcıoğlu'nun "Önce Çizdim Sonra Yazdım" kitabı (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001).

21.9.10

Karen Kurycki

Suluboya kullanmak cesaret ve ustalık ister. Hele grafik tasarımda. Bu alanda çalışan Karen Kurycki bu ele avuca sığmaz malzemeye hakim olmayı başarıyor.

18.9.10

Usta Çizerlerin Amatör İşleri

Limon dergisinin 21 Haziran 1990 tarihli 224. sayısının "Amatörler Sayfası". Tesadüf, bugün karikatür dünyasının iyi tanınan isimleri amatörlük günlerinde aynı sayfada; Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem ve Metin Fidan. Kendini kanıtlamış usta çizerlerin amatör işleri her zaman ilgimi çekmiştir. Örneğin, Selçuk Erdem'in bu sayfadaki çizgisi ve esprisi çok sıradan ve bence hiç umut vaadetmiyor. Ne oluyor, nasıl oluyor da bu çizerler diğerlerinin arasından sıyrılıp oldukları yere geliyorlar? Düşünmeye değer...

11.9.10

Phil Mulloy

Phil Mulloy uzun zamandan beri tanıdığım ve takip ettiğim bir İngiliz animatör. Yaptığı her iş tartışma yaratmış bir sanatçı. Özellikle; yerleşik toplumsal değerlerle hesaplaşması, tabularla dalga geçmesi ve hem imajlarda hem diyaloglarda sınır tanımaması onu günümüzün en özgün çizgi film ustalarından biri yapıyor.

Mulloy'u ilk kez, Hollanda'da yaşadığım yıllarda, BBC'de izlediğim bir kısa filmle tanıdım. Mulloy insanlığın tarihini anlattığı bu filmde (The History of the World, 1994) sanat ve cinsellik arasındaki ilişkiyi hicvediyordu. Ekranda Mulloy'un kırık dökük çizgileri arz-ı endam ederken "The pen is mightier than the sword." cümlesi, "The penis mightier than the sword." cümlesine dönüşüyordu. Bu kısa filmi hiç unutmadım ve bu sanatçının peşine düştüm. İzlediğim her filmi, Mulloy'un "peşine düşülmeyi hak eden bir sanatçı" olduğu fikrimi pekiştirdi. Rastgelirseniz mutlaka izleyin...

2.7.10

Benzerlikler...

Selçuk Demirel sevdiğim bir çizer, ancak onun desenlerine bakarken maalesef çoğunlukla başkalarının çizgilerini hatırlıyorum. Aşağıda, Tomi Ungerer ile Selçuk Demirel arasında desen ve fikir açısından gözüme ilişen iki "benzerlik"...

Tomi Ungerer, Tomi Ungerer, Edizioni Carte Segrete, 1991, s. 77.
Selçuk Demirel, Göz Alabildiğine, YKY, Genişletilmiş 2. Baskı, 2008, s. 37.
Tomi Ungerer, Cherchez la Femme!, Diogenes, 1973, s. 90.
Selçuk Demirel, Göz Alabildiğine, YKY, Genişletilmiş 2. Baskı, 2008, s. 115.

3.5.10

Varlık Dergisi'nde Çizgi Roman

Çizgi Ne Yana Düşer, Edebiyat Ne Yana? – Müge Karahan
Çizgi roman üzerine kalem oynatan isimlerden Levent Cantek, dünyada ve ülkemizde çizgi romanın (tarihsel) serüveninin genel bir değerlendirmesiyle dosyada yer alıyor. Dosyanın bu ilk yazısı, çizgi romanla ilgili yürütülen tartışmalar üzerine düşünmeyi ve çizgilerin dünyasına yaklaşmayı sağlıyor. Postmodern çizgi roman üzerine yazan Şenol Bezci’yse yazısında alıştığımız çizgi roman kahramanlarından farklı olan Corto Maltese’yi de ağırlayarak okura rahat ve zevkli bir okuma imkânı sağlıyor. Eşik Cini dergisinde öyküleri çizgiyle buluşturan ve bu nedenle hem çizgi severlerin hem de öykü severlerin takipçisi olduğu Levent Gönenç bu dosya için, ülkemizde yakın zamanda dillendirilen grafik roman üzerine kapsamlı bir metin sunuyor. Dosyadaki bir başka eğlenceli çizgi dizi/çizgi karakter yazısıysa Özgür Kurtuluş’tan… Kurtuluş, yenilmez Galyalıların, yani Asteriks’in ve hemşerilerinin delidolu maceralarını özenle değerlendiriyor. Serdar Kökçeoğlu’nun “İçinden Edebiyat Geçen Manga” başlıklı yazısı, adından anlaşılacağı üzere, yalnızca manga müdavimlerinin değil, sıkı edebiyat okurunun da ilgisini çekecek. Özellikle “kirli gerçekçilik” akımı takipçisi ve Raymond Carver hayranı okurlar açısından bu yazı kurduğu paralellikler nedeniyle oldukça zihin açıcı. Bu dosya bağlamında bir de söyleşiye yer verdik ve çizgi/roman ve de karikatür algısının çeşitlenmesinin ve daha geniş bir kitleyle buluşmasını sağlayan çizerlerden Piyale Madra’ya çizgi ve edebiyat üzerine sorular sorduk.
Kaynak: Varlık Dergisi Web Sayfası

13.3.10

"Karikatür: Çizgili Şaka?"

Christian E. Hempelmann ve Andrea C. Samson'ın "Cartoons: Drawn jokes?" başlıklı makalesini okuyorum (The Primer of Humor Research içinde, Berlin; New York: Mouton de Gruyter, 2008, ss. 609-640). Oldukça kapsamlı bir makale ve üzerinde düşünülmesi gereken pek çok argüman ve tespit içeriyor. Daha sonra üzerinde daha ayrıntılı yazmak umuduyla hemen iki kısa not:

Birincisi yazarlar, mizah teorilerinin genellikle "sözsel mizah" (verbal humor) üzerinde yoğunlaştığına (s. 609) ve bunun mizah araştırmaları alanında linguistik bakış açısının hakimiyetinin bir sonucu olabileceğine işaret ediyolar (s. 610). Ardından ekliyorlar; eğer biz karikatürü "gerekli bilginin bir kısmını, metin yerine resimle (görsellikle) aktaran şaka" olarak tanımlarsak, sözsel mizah için oluşturulan teorilerin büyük bir kısmı karikatür için de kullanılabilir (s. 611). Fikrimce, bu önemli bir açılım.

İkincisi, yazarlar sosyal bilimler alanında karikatür üzerine yapılan çalışmaların bir dökümünü yapıp bu çalışmaları kategorize ediyorlar (s. 612). Bu da faydalı bir analiz:
  1. Mizah teorisinden kaynaklanan araştırma konularını ele almak için karikatürü kullanan çalışmalar. Bu tür çalışmalarda, örneğin mizah teorilerini test etmek için karikatürlere verilen tepkiler inceleniyor.
  2. Karikatürlerin içeriklerini analiz eden çalışmalar; örneğin karikatürlerdeki cinsiyet stereotiplerini inceleyen çalışmlar.
  3. Karikatürleri, doğrudan mizah teorisiyle ilgil olmayan araştırma konularını (örneğin, beyin fonksiyonlarını), aydınlatmak için kullanan çalışmalar.
  4. Karikatürcüler üzerine yapılan çalışmalar.
  5. Karikatürün formel unsurlarının mizah algılaması üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmalar.
  6. Karikatürü ve özellikllerini doğrudan mizah teorisi açısından inceleyen çalışmalar.

"Precious" Filminin Afişi


Lee Daniels'ın yönettiği, 2009 tarihli, ABD yapımı Precious filminin afişi; çok başarılı bir grafik-illüstrasyon çalışması.

Turhan Selçuk

Turhan Selçuk 88 yaşında aramızdan ayrıldı (11 Mart 2010). Metin Üstündağ dün akşam bir televizyon röportajında Usta'nın ardından (mealen) şunları söylüyordu: "Biz hepimiz titrek çizen çizerleriz. Turhan Selçuk böyle değildir; onun çizgisi yalın, kesin ve kendine güvenlidir." Üstündağ'ın bu sözleri Turhan Usta'nın "çizgi" anlamında zihnimde bıraktığı izi çok iyi anlatıyor. Zaman zaman aşırı geometrik olduğunu ve mekanikleştiğini düşünsem de, hiç şüphesiz onun bu "kendine güvenli" çizgisi Türk Karikatürünün en özgün damarlarından biridir. Usta'yı Tef ve Dünya Karikatüristleri Albümü'nde ona ayrılan sayfadaki tanıtım yazısı ile anıyorum.


Şenlikli Gün

Süleyman Turan, Oğuz Aral'ın Günaydın gazetesi bünyesinde Şenlikli Gün isimli bir mizah eki çıkardığından söz etmişti. Bu, büyük ihtimalle Gırgır dergsinin nüvesi. Gırgır'ın tarihi yazılırken buna da bakılmalı.

Kaynak: Süleyman Turan-Metin Üstündağ söyleşisi, NTV, YüzYüze programı, 22 Eylül 2009.

"Karikatür" Terimi

17. ve 18 yy. boyunca karikatür neredeyse tamamen İtalyan sanatına özgü bir alan olarak kalmıştır. "Yüklenmek", "abartmak" anlamına gelen caricare fiilini caricatura şeklinde isim olarak ilk kez kullanan Mosini'dir. Bernini 1665 yılında bu terimi Fransızca'ya aktarmış, Thomas Brown ise 17. yüzyılda İtalyan sanatını bu terimle anlatmıştır. Terim, 18. yy. itibariyle bugünkü anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Kaynak: Werner Hofmann, Caricature from Leonardo to Picasso, John Calder (Publishers), London, 1957, s. 15.

14.2.10

Çizgi Analizleri-IV

Alberto Breccia'nın "To Draw or not to Draw" ("Çizmek ya da Çizmemek") isimli kısa çizgi öyküsünden son bir kare: Bu karede Diktatör ve bir denizci birlikte görülüyor; Diktatör denizcinin resmini çizmeye çalışıyor. Aslında, denizcinin sigara tutan eli kompozisyonun bütününü algılamayı güçleştiren bir unsur; ister istemez ilk olarak sigara tutan ele bakıyoruz. İkinci resimde sigara tutan eli kompozisyondan çıkarttım. Bu durumda Diktatörü ve denizciyi algılamak kolaylaşıyor. Ancak bu pozun ve sigara tutan elin öykünün bütünü açısından önemli bir fonksiyonu var. Dikkatle bakıldığında, Diktatörün model olarak seçtiği denizcinin efemine görüntüsü farkedilebiliyor; sigara tutan el de bu efemine görüntüyü tamamlıyor. Böylece çizer, Diktatörün ahlaki açıdan bi başka zafiyetine vurgu yapmış oluyor.



Çizgi Analizleri-III

Alberto Breccia'nın "To Draw or not to Draw" ("Çizmek ya da Çizmemek") isimli kısa çizgi öyküsünü incelemeye devam ediyorum. Bu karede, Diktatör zaferini ilan ediyor; kompozisyonda Diktatör kibir ve azametle dikiliyor. Arkasındaki subayların konumu, bulutlar, üzerinde durduğu kayalar hep onu öne çıkarıyor.

Şimdi lütfen kompozisyonun sağ tarafındaki kuşlara dikkat edin. Bu kuşlar kompozisyounun bütününde dengeyi sağlamak açısından çok önemli. Aşağıdaki resimde kompozisyondan kuşları çıkardım; artık Diktatör o kadar fazla dikkatimizi çekmiyor. Beyaz bulut kütlesi ilgimizi dağıtıyor. Beyaz bulutlar üzerindeki siyah kuşlar kompozisyondaki dengeyi sağlamaya hizmet ediyor.


Çizgi Analizleri-II

Bir önceki notumda incelediğim, Alberto Breccia'nın "To Draw or not to Draw" ("Çizmek ya da Çizmemek") isimli kısa çizgi öyküsünden bir başka kare. Bu karede, ülkesinde resim çizmeyi yasaklayan Diktatöre karşı idrarıyla resim çizen bir çocuk görülüyor. Kuşkusuz, bu karenin "ilgi noktası", yani okurun odaklanması gereken nokta, çocuğun idrarıyla resim çiziyor olması. Kompozisyondaki bütün unsurlar, bulutların konumu, idrarın yönü, çocuğun üzerinde durduğu yükseltinin biçimi, bu noktayı vurgulamak üzere tasarlanmış.



13.2.10

Çizgi Analizleri-I

Sizlerle paylaşmak istediğim ilk çizgi(ler) Alberto Breccia'nın Heavy Metal dergisinin Yaz 1988 (Vol. XIIi No. II) sayısında yayımlanan "To Draw or not to Draw" ("Çizmek ya da Çizmemek") isimli kısa çizgi öyküsünden kareler. Breccia; ülkesinde çizmeyi yasaklayan ve sonunda kendisi bu yasağın kurbanı olan bir diktatörün hikayesini anlatıyor.

Breccia'nın inceleyeceğim ilk karesi, Diktatörü büst pozda gösteren yatay bir kare (Resimlerin üzerine tıkladığınızda daha büyük versiyonlarını görebilirisiniz):
Şimdi, lütfen bu karenin kompozisyonuna dikkat edin: Çizgi öyküdeki Diktatör bir amiral ve bu karede bir savaş gemisinin güvertesinden ufka bakıyor. Bu kareyi incelediğimizde dikkatimizi çeken ilk şey, Diktatörün yüzündeki acımasız ifade. Breccia, görsel malzeme açısından sınırlı bu karedekii unsurları öylesine ustaca kullanmış ki, yazıları okumadan, sadece bu çizime bakarak Diktatörün zalim bir diktatör olduğunu anlayabiliyoruz. Çizer dikkatimizi Diktatörün çirkin yüzüne çekmek istiyor ve bunu başarıyor. Kompozisyondaki temel unsurların kullanımı çizerin bu amacına hizmet ediyor. Güvertedeki topun konumu, martıların uçuş yönü hep Diktatörün suratını işaret ediyor. Diktatörün suratı karenin "ilgi noktası" (focal point).
Bu kompozisyondaki unsurlardan herhangi birini farklı bir şekilde kullandığımızda aynı görsel etkiyi yaratmamız güçleşecektir. Şimdi, bu karenin diyagramını çiziyorum:
Dikkat ederseniz, renk ve ton dengesi mükemmel bir şekilde kurulmuş. Örneğin, aşağıdaki reimde olduğu gibi, sağdaki boşluk olmasaydı, sadece Diktatörün suratını yakın-çekim (close-up) görseydik belki de surat ifadesi bu kadar etkili olmayacaktı:
Benzer şekilde, kompoziyon tam tersi yönde kurulmuş olsaydı, çizer aynı sonucu elde edemeyecekti:
Kompozisyonda önemsiz gibi görünen martılar bile çok önemli; martılar Diktatöre, Diktatörün suratına doğru uçuyor. Onları kaldırdığımızda Diktatörün suratındaki vurgu azalıyor:Son olarak, Breccia'nın bu çizimini "ton" unsuru açısından analiz etmek istiyorum. Bu resmi bir de siyah-beyaz görelim:
Yukarıdaki ilk resim, renklerin tam siyah-beyaz ton karşılığı. Ancak bu resimde Diktatörün suratı, renkli resimde olduğu kadar belirgin değil. Aynı etkiyi yaratmak için suratındaki tonları biraz daha açtım. Ayrıca ton dengesini sağlamak için sağdaki boşluğa bir-iki kuş daha ekledim. Sanırım böylece renkli çizimdeki çarpıcı surat ifadesine yakın bir ifade siyah-beyaz çizimde de elde etmiş olduk.

Çizgi Analizleri-GİRİŞ

Çizimin "Denge" , "Orantı", "Görsel Hiyerarşi", "Bütünlük", "Vurgulama" gibi bazı temel ilkeleri" vardır ve bunlar çizdikçe öğrenilir; en usta çizerler bile kağıt üzerinde çıktıkları yolculukta bu ilkeleri her an yeniden keşfeder, yeniden youmlar. Kuşkusuz "sanat" katı kurallarla icra edilemez, dolayısıyla bu ilkeleri çizginin "önkoşulu", "kurucu unsuru" veya "olmazsa olmaz"ı olarak kabul etmek yanlış olur. Yeri gelir, sanatçı (çizer) bu ilkeleri alt-üst edebilir, onlara meydan okuyabilir. Ancak bu ilkelerin çizerin işini kolaylaştırdığı, (eğer varsa) vermek istediği mesajı daha doğrudan vermesini sağladığı, kısacası derdini daha iyi anlatmasına imkan verdiği de bir gerçektir.

Bu ilkeleri uygulamanın en iyi yollarından birinin (formel bir sanat eğitimi yanında) çizerin baktığı/gördüğü çizgileri, zaman içinde geliştirdiği bir "estetik duyaralılıkla" analiz etmesi olduğuna inanıyorum. Çizer; ister bir başka çizerin, isterse kendisinin olsun, önüne gelen çizgileri eleştirel bir gözle masaya yatırabiliyorsa, çizme işinin "teknik boyutu"nu büyük ölçüde halletmiş demektir. Gerisi "yaratıcılık"tır...

"Çizgi Analizleri"nde, bilgim, birikimim yettiğince, dilim döndüğünce gözüme ilişen "iyi" ve "kötü" çizgi örneklerini analiz etmeye çalışacağım. Bunun en başta, bir çizer olarak, bana faydası olacağına inanıyorum. Umarım başkalarının da işine yarar.

Sait Maden

"Bir Usta, Bir Dünya: Sait Maden, Tasarımcı, Sanatçı, Şair" (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2009) kitabını inceliyorum. Bir kitabı elime aldığımda ilk baktığım şeylerden biri kapağı kimin tasarladığıdır. Güzel bir kitap kapağı kitabın keyfini katlar. Sait Maden geçmişte belleğimde yer eden kitap kapaklarındaki imzalardan biri; ancak sadece kitap kapağı tasarlamıyor Maden; afisten logoya, tipografiden dergi-broşür tasarımına kadar grafik sanatının pek çok alanında ürün veriyor. Üstüne üstlük, iyi bir şair ve çevirmen.






Bu web günlüğünü takip edenler "üslup çeşitliliğini", "çok-üslupluluğu" önemsediğimi bilirler; Sait Maden bu açıdan da beni ilgilendiriyor. Sadık Karamustafa'nın Sait Maden hakkında kitapta yer alan yazısında şu satırların altını çiziyorum:
"Batıda şöyle bir uygulama var: Tasarımcı yaptığı işe uygun üslubu olan bir illüstratör seçer ve onunla çalışır. Yani illüstratörler "üslup sahibi"dir. Sait Maden'in çalıştığı kurum ve ürünün kimliğine uygun bir tasarım üslubu seçmesini olağan buluyorum. Olağanüstü olan, çok çeşitli resimleme üslubuna sahip olması. Sanki sahnede her çeşit müziği ustaca icra edebilen bir müzisyen gibi. Bir çeşit "çok-üslupluluk" diye nitelenebilecek bu yaklaşıma "Sait Maden üslubu" diyebiliriz. (s.10)

12.2.10

Yurtdışında Çizen Çizerler

"Yurtdışında çizen çizerler" derken, çizgileri yurdışında yayımlanan çizerlerden söz etmiyorum. Bu başlıkla kastettiğim, yurtdışında hayatını çizgi ile kazanan çizerler. Bu konuda en erken örneklerden biri Ali Ulvi Ersoy olsa gerek. 1957-1959 yılları arasında ABD'de yaşayan çizer, bazı dergi ve gazetelerde karikatürlerini yayımlattı. Yalçın Çetin de 1961-1964 yılları arasında, Almanya'da animasyon alanında çalıştı. O kuşak içerisinde yurtdışında nispi olarak daha uzun yaşayan ve daha çok "iş yapan" çizerlerden biri ise Suat Yalaz'dır. Çizer yurtdışında, özellikle çizgi roman alanında başarılı işlere imza atmıştır.

Gırgır çizerlerinden Gürcan Gürsel'i hatırlıyorum. Şimdi Belçika'da yaşıyor ve çiziyor.


Gürcan Gürsel'in yurtdışında yayımlanan çalışmalarndan biri.

Günümüzde özellikle genç çizgi romancılar yurtdışında çalışmayı kendilerine hedef koyuyor. Tayyar Özkan, Kutlukhan Perker gibi bunu başaran isimler de var.

Bunun dışında büyük ölçüde çizgi romanın endüstrileşmesi ve iletişim olanaklarının gelişmesi sayesinde Türkiye'de yaşayıp, yabancı çizgi roman ajanslarına iş yaparak hayatlarını kazanan Mahmud A. Asrar, Yıldıray Çınar gibi isimleri de ayrıca anmak gerekir.

Farklı Çizerler Tarafından Çizilen Karakterler

Daha önce babadan oğula geçen çizgi karakterlerden söz etmiştim. Bu kez farklı çizerler tarafından çizilen karakterlerden söz edeceğim. İlk başta aklıma "Spy vs. Spy" geliyor. Kübalı çizer Antonio Prohias tarafından yaratılan birbirine düşman bu iki casus, Prohias bu işten kendini emekli ettikten sonra, bir süre Bob Clarke ve David Manak tarafından çizilmiştir. 1997 yılında ünlü Amerikalı çizgi romancı Peter Kuper, siyah ve beyaz bu iki casusu yeniden yorumlamış ve bugüne kadar getirmiştir.

Antonio Prohias tarafından çizilen "Spy vs Spy"

Peter Kuper tarafından çizilen "Spy vs Spy"

Aklıma gelen bir başka örnek "Spirou". Robert Velter tarafından yaratılan bu karakter sonraları; Jijé, Franquin, Fournier, Cauvin, Janry, Munuera gibi çizerler tarafından çizilmiştir. Spirou belki de en çok çizer değiştiren çizgi karakterdir.

Farklı çizerler tarafından çizilen karakterlere bizden de örnekler verilebilir. Aklıma ilk gelen örnek Fırt dergisinde yayımlanan "Tarzan" karakteri. Başlangıçta, Hasan Kaçan tarafından çizilen bu karakter, bir süre Nuri Kurtcebe tarafından devam ettirimiş, sonunda Latif Demirci tarafından devralınmıştır. Yine Fırt dergisinde yayımlanan bir başka karakter, "Kalemiti Ceyn"; Özden Ögrük, Ergün Gündüz ve Ertan Tank'ın kaleminden çıkmıştır. Bu konuda son olarak "Muhlis Bey" örnek verilebilir. Behiç Pek ve Latif Demirci tarafından Gırgır'da yaratılan bu karakter, Latif Demirci Hıbır'a geçtikten sonra, Dıgıl dergisinde Ayhan isimli bir çizer tarafından sürdürülmüştür; bu büyük ihtimalle takma bir isimdir.

Kuşkusuz bu örneklere benim aklıma gelmeyen başkaları da eklenebilir.

7.1.10

Karikatürün Sosyal ve Siyasal Olayları Etkileme Gücü Üzerine

Levent Cantek ile birlikte kaleme aldığımız "Karikatürün Sosyal ve Siyasal Olayları Etkileme Gücü Üzerine" başlıklı makale, Toplumsal Tarih Dergisi'nin Ocak 2010 sayısında.


5.1.10

David Levine

David Levine, 29 Aralık 2009 günü, 83 yaşında, Manhattan'da yaşama veda etti. Portre karikatürü, en eski ve popüler karikatür alanlarından biri; Levine ise, belki de bu alanda en tanınmış çizer. Hem kendi kuşağını, hem de kendinden sonraki kuşakları da derinden etkileyen Levine, özellikle "The New York Review of Books" için çizdiği portre karikatürleriyle "Dünya Karikatür Müzesi"nin ölümsüzleri arasında yerini çoktan aldı.

Kütüphanemden sık sık indirip uzun uzun incelediğim "The Arts of David Levine" kitabına bir kez daha bakıyorum. Levine sadece bir portre dehası değil, aynı zamanda bir suluboya ustası. Sağlam bir desen, her alanda kendini var ediyor...