2.8.09

İrfan Sayar Söyleşisi

Türk mizah tarihine ışık tutacak bir söyleşi (Express, Sayı: 2007/12, ss. 42-43):
GIRGIR'DAN HBR MAYMUNA KISA ZİHNİ SİNİR TARİHİ

Felsefenin yerini psikoloji alınca

Oğuz Aral'la ilgili ilk izlenimleriniz nasıldı?

Ben 20'lerin başındaydım, Oğuz abi 40'a yakındı. Çok etkilenmiştim. Sarhoş gibi oluyor insan. Gırgır'm çalışma ortamı iş yeri gibi değildi, ev gibiydi. Oğuz Aral'la aramızda hemen bir abi-kardeş ilişkisi başladı.

Çalışma düzeni nasıldı?

Gırgır'ın olduğu alanda, Oğuz abinin ve bir de çizerlerin olduğu oda vardı. Engin Ergönültaş "Zalim Şevki"yi çiziyordu. Nuri Kurtcebe, Mehmet Polat ve diğer espri bulucular da oradaydı. Oğuz abi karakalem çiziyordu, çinilemesini İlban abi (Ertem) yapıyordu. Engin'le çok samimi olduk. Hasan Kaçan belli günler gelen karikatürcüler arasındaydı. Sonra, Latif (Demirci), Sarkis (Paçacı) ve Behiç (Pek) geldi. O sıralarda biz seçiyorduk karikatürcüleri ve Yavuz Taran'ı keşfettik. Ekip tamamlanınca, Üsküdar'da benim evde takılmaya başladık.  Gırgır'dan ayrılıp çıkardığımız Mikrop'un ilk sayısını da o evde hazırladık.

Oğuz Aral Mikrop "darbe"sini nasıl karşıladı?

Şok oldu önce, ama hiç ters davranmadı.

Mikrop, Gırgır'dan daha politik, daha sol bir dergiydi...

Gırgır daha çok MAD gibiydi. Biz daha soldaydık, hatta TKP sempatizanıydık. Örgütsel bir ilişkiye girmedik, işin daha çok felsefî tarafına yöneldik. Birlikte olduğumuzda bu konular üzerine çok konuşmazdık. Genellikle sabaha kadar poker oynardık.

Mikrop neden kısa sürdü?

Az kişiydik, haftada üç gece sabahlıyorduk, çok yoruluyorduk. Satış da azdı, bugünkü dergiler kadar satıyorduk. O zamanlar, bir mizah dergisinin 90 bin satması rezaletti. Şimdi bakıyorum, 30 bin bile iyi rakammış. Mikrop kapanınca, çalışmak için sadece Gırgır kaldı, ama gidemiyoruz. Hasan Cağaloğlu'nda, Gırgır civarında dolaşıyor devamlı. Kendini gösteriyor. Bu yöntem işe yaradı. Oğuz abi bizi çağırdı ve Gırgır'da tekrar başladık. Son derece dostane, sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandı Oğuz abi. Nerede, neyi yanlış yaptığımızı, eleştirilerini söyledi. Sonra, 12 Eylül oldu, askerlik geldi. Önce Engin gitti, sonra da ben. Askerlik sonrasında, Engin ve Sarkis Fransa'ya gitti. Ben Manisa'ya döndüm, evlendim. Oğuz abiye telefon edip tekrar çizmek istediğimi söyledim. Dışarıdan çizmeye başladım Zihni Sinir'i. O arada kızım oldu ve İstanbul'a dönmeye karar verdim. Gırgır'a yeniden başladığımda her şey değişmişti. İşler büyümüş, aile yapısının yerini kurumsal bir yapı almıştı. Bu kurumsallaşmadan kaynaklanan hoşnutsuzluklar vardı. Bu arada, Latif, yeni bir dergi çıkarmak istiyorsak, Ercan Arıklı'nm bu işe girmeye hazır olduğunu söyledi. Ve Hıbır macerası başladı.

Oğuz Aral'ın haberi var mıydı?

Yoktu. Bu arada, Haldun Simavi Gırgır'ın isim hakkını Ertuğrul Akbay'a verdi. Oğuz abi de durumdan çok hoşnutsuzdu, "başka bir isim altında bizim evde dergi çıkartacağız" demişti. Yani Hıbır'ı çıkartmamış olsaydık, Oğuz abinin sonradan çıkardığı Avni'de çalışacaktık. Hıbır'ı çıkararak Gırgır'ı biz yok ettik gibi bir intiba oluştu. Halbuki sebep, Simavi'nin Gırgır'ın isim hakkını Ertuğrul Akbay'a vermesiydi.

Hıbır, Mikrop gibi olamadı...

O dönemde politik ortam yoktu. Felsefenin yerini psikoloji almıştı. Ve herkes kendi köşesini çiziyordu.

Hıbır nasıl bitti?

İşler karıştı ve derginin Ahmet Özal'a satılmasına kadar vürüdü mesele. Ben işlerin o raddeye gelmemesi için dörtlü bir yönetim modeli önermiştim. Öncelikle, aramızdaki yönetim dörtlüsünün kırılmaması için uğraştım. Yönetim aramızdan bir kişiyle iletişime geçip diğerlerini safdışı bırakmak istiyordu. O dönemde, Hasan'la çok kötü kavga ettim, çünkü dörtlüyü kırdı. Sarkis'e, Almanya'dan dönerse yönetimde olacağına söz vermiştik. Sarkis geldi, ama Hasan onu istemiyordu. Sarkis Ermeniliğini öne çıkarmıştı, Hasan'da da Türk milliyetçiliği başlamıştı. Yani böylesine saçma, yapımıza uymayacak bir gelişme vardı ortada. Sonra, ben istifa ettim Hıbır'dan ve HBR Maymun'u çıkarmaya başladık. HBR Maymun 3-4 sene çıktı ve kapandı. Benim son dergi maceram da HBR Maymun oldu.


Hiç yorum yok: